• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası

Akören Köyüne Hoş Geldiniz!

KARAAĞAÇLARLA HASBİHAL

KARAAĞAÇLARLA HASBIHAL

 

            Hanııım… ben çıkıyorum gideyim de karaağaçların altına oturayım. Bir gelen olursa iki laf ederiz, gerçi kim kaldı ki koca köyde muhabbet edecek diyeceksin. Olsun  kimse yoksa karaağaçlarla konuşurum. En iyi onlar dinliyorlar beni, sözümü kesmeden, kızmadan, darılmadan, usanmadan dinliyorlar… ne yapsınlar alışmışlar beş altı asırdır geleni gideni dinlemeye.

            Bu ihtiyar ağaçların güngörmüş geçirmiş dalları altında, çeşmenin başucuna oturur, sırtımı anasının dizlerine yaslanan bir çocuk gibi karaağaca dayanır, sabit gözlerle dalar giderim bir yerlere…..

            Vay beee cıvıl cıvıldı aha bu meydan, sabah daha gün doğmadan başlardı koşuşturma. Kimi öküzünü sular kağnısıyla sapa,samana, kimi sabanını yükler eşeğin sırtına çifte giderdi. Peşinden sığırtmaç gelir toplardı köyün tüm hayvanlarını alıp götürürdü otlatmaya. Şivesinden Zeytin deresinden olduğu anlaşılan  eskici atıyla dolaşırdı avazı çıktığınca bağırarak köyün tüm sokaklarını, kimi davar sağmaya,kimi dağa odun kesmeye, kimi bağa üzüme… anlayacağın  işimiz başımızdan aşkındı. Hepimize yeterdi bu köy, hepimiz ne kadar da mutluyduk.

            Ama gün geldi köyün ekini ekmeği koyunu kuzusu geçindirmez oldu bizleri, her aileden bir iki kişi baharda köyden çıkıp  İstanbul’da çalışmaya gitmeye, sonbaharda havalar soğuyunca gelmeye başladılar.  Köy artık bize yetmez oldu.  Gelip İstanbul’a Kadıköy işçi pazarına çıkıp bekle dur bir iş çıksa da gitsek, arabasıyla gelir birisi Osmancığın mal pazarında sığır beğenmeye gelmiş celep gibi ağır ağır bakar hepimize, sonra sessizce sen gel benimle der alır götürürdü çalışmaya.

            Zamanla şehre çalışmaya gidenlerin bir kısmı dönmemeye başladı. Yer yurt edinmişler, yerleşmişler. Kimi işe girmiş, ballandıra ballandıra anlatıp duruyor geçenlerde  Hasan Çavuşun kahvede, ‘ sabah beşte kalkacaan dolmuşu kaçırmamak için koş ha babam koş, bin nefes nefese dolmuşa, ayağına basamakta yer bulduysan tamam. Bir elinle dolmuşa bir elinle cüzdana tutunacaksın. Yoksa götürürler toptan sermayeni garışmam.’

            Unut artık köy meydanını, köy kahvesini, köy camisini, akşam helva sohbetlerini, tavşan avını, pilavını, sabaha kadar süren muhabbetleri… dayının cenazesi nöbetine, amcanın ki mesaiye denk gelecek. Kiraya çocuğa para yetmeyecek, hanım sende mi bir işe girsen derken… artık çocuğunu başkası büyütecek, aşını başkaları pişirecek, rüyanda bile çalışacaksın kemiklerin sızlayacak yorgunluktan. Taksitle ev al, taksitle döşe, taksitle yaşa…. Hayal kurmaya bile vakit yok.

Hay anasını ben bu şehrin. Öyle deme köyde kızını bile İstanbul a götürme şartı ile  veriyor kayın baban. Geri götürebilir misin çocukları, hanımı köye, sanki yedi göbek İstanbullu oldu arkadaş bunlar. Aha bi anamı tutamıyorum bu şehirde. Bu köyden başka yerde üç günden fazla bağlasan duramaz. Şubatı marta bağlayamaz gideyim artık der tutturur. O da haklı burnuna köyün tezek kokusu, kulağına it havlaması, horoz ötmesi, aşağı pınarın su sesi düştü  bi kere daha zaptedilmez.

            İmamın öğle ezanı ile kendime geliyorum. Ne kadar oturmuşum  kıçımız uyuşmuş be vay anam vay. Ben anlatıyorum karaağaç dinliyor. Çıtı bile çıkmadı ha. Hadi bismillah imamı yalnız bırakmayalım. Cami de cemaat bile kalmadı. Nereye varacak sonumuz bakalım. Lafa da bak, belli değil mi nereye varacağı aha buradan geçeceğiz dört kişinin omzunda.  

                                                                                                                                  HASAN YALÇIN

  
747 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın