• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası

Akören Köyüne Hoş Geldiniz!

NEDEN DERNEKLEŞİYORUZ

NEDEN DERNEKLEŞİYORUZ

 

   Dernekler birer Sivil Toplum Kuruluşlarıdır. Dernekçilik en kısa ve öz olarak topluma karşılıksız hizmet etmek demektir. Geleceğin şekillendirilmesinde üzerimize düşeni yapmazsak, geleceğimizi mutlaka başka birileri şekillendirecektir. Dernekler bireylerin ve toplumların kendi geleceklerini şekillendirmesine katılma çalışmasının araçlarıdır. Bu yüzden gerekli ve geleceğimiz için önemlidir.
   Ülkemizde Sivil Toplum hareketleri yeterince etkin değildir. Son yıllara kadar ”Sivil Toplum Örgütü” nün sadece ”Örgüt” kısmı ön plana çıkmış ve insanların Sivil Toplum hareketlerine katılımını olumsuz yönde etkilemiştir. Burada sivil toplum hareketlerinin illegal örgütler tarafında provake edilmeleri ve amaçlarının saptırılmasının önemli etkisi olmuştur.
Mesela Hollanda?nın nüfusu 15 milyon, bunların 5 milyonu bir sivil toplum kuruluşu üyesi, yani nüfusun %33 Türkiye genelini geçelim. bizim köyün nüfusu dışarıdakilerle birlikte 2500 vardır. Derneğin üye sayısı 141 yani %5 ne kadar da duyarlı olduğumuz ortada.
   Toplum bireylerden oluşur ve hiç kimse toplumdan uzak tek başına yaşayamaz. Bu yüzden toplumu oluşturan bireylerin toplumsal sorunlara kayıtsız kalmaması ve tabi ki derneklere katılması, destek vermesi gerekir. Dernekleri benimsemek demek, kişinin içinde yaşadığı toplumun değişim sürecinde bir seyirci olmaktan çıkıp, toplumsal değişim olgusuna aktif katkıda bulunmaya karar vermesi anlamını taşır.
   Bu iş hem maddi hem de manevi yönden fedakarlık ister. Yani hep birilerinin taşın altına elini sokmasını beklemeden bizde bir şeyler yapmanın gayreti içinde olmalıyız. Neme lazım canım. Bize mi kaldı köyün sorunu. Şeklindeki düşünceler bizi bir yere götürmez. Köyümüzün daha yeşil, daha çağdaş ve düzenli, köylümüzün daha zengin olması için neler yapabiliriz diye düşünmeliyiz. Daha sağlıklı, mutlu, sosyal dayanışması kuvvetli, saygı ve sevgiyi yüreklerinde inşa etmiş müreffeh bir toplum olmanın yolu neme lazım hastalığından kurtulmaktan geçiyor.

   Kanuni Sultan Süleyman, en yüksek duruma getirmiş olduğu devletin akıbetini hayal eder, günün birinde Osmanoğulları da inişe geçer çökmeye yüz tutar mı diye derin derin düşünmeye başlar.
Bu gibi soruları çoğu zaman süt kardeşi meşhur alim Yahya Efendi ‘ye sorduğundan bunu da sormaya niyet eder. Güzel bir hatla yazdığı mektubu keşfine inandığı Yahya Efendiye gönderir.
Sen ilahi sırlara vakıfsın. Kerem eyle de bizi aydınlat. Bir devlet hangi halde çöker? Osmanoğulları’nın akıbeti nasıl olur? Bir gün olurda izmihlale uğrar mı? şeklinde mektubunu gönderir.
Güzel bir hatla yazılmış mektubu okuyan Yahya Efendinin cevabı bir bakıma çok kısa bir bakıma içinden çıkılmaz bir hal alır:
Neme lazım be Sultanım?
Topkapı Sarayında bu cevabı hayretle okuyan Sultan, bir mana veremez. Yahya efendi gibi bir zatın böylesine basit bir cevapla işi geçiştireceğini pek düşünmez. Söylenmeye başlar:
Acaba bilmediğimiz bir mana mı vardır bu cevapta? Nihayet kalkar,Yahya Efendinin Beşiktaş’taki dergahına gelir, sitem dolu sorusunu tekrar sorar:
Ağabey ne olur mektubuma cevap ver. Bizi geçiştirme, soruyu ciddiye al !
Yahya efendi duraklar:
Sultanım sizin sorunuzu ciddiye almamak ne mümkün? Ben sorunuzun üzerine iyice düşündüm ve kanaatimi de açıkça arz etmiştim.
İyi ama bu cevaptan bir şey anlamadım. Sadece neme lazım be sultanım demişsiniz. Sanki beni böyle işlere karıştırma der gibi bir anlam çıkarıyorum.
Sultanım! Bir devlette zulüm yayılsa, haksızlık şayi olsa, işitenler de neme lazım, deyip uzaklaşsalar, sonra koyunları kurtlar değil de çobanlar yese, bilenler bunu söylemeyip sussa. Fakirlerin, muhtaçların, yoksulların, kimsesizlerin, feryadı göklere çıksa da bunu da taşlardan başkası işitmese, işte o zaman devletin sonu görünür. Böyle durumlardan sonra devletin hazinesi boşalır, halkın itimat ve hürmeti sarsılır. Asayişe itaat hissi gider, halkta hürmet duygusu yok olur. Çöküş ve izmihlal de böylece mukadder hale gelir.
unları dinlerken ağlamaya başlayan koca sultan, söyleneni başını sallayarak tasdik eder, sonra da kendisini böyle ikaz eden bir alime memleketinin sahip olduğu için Allah’ şükreder, bu türlü ikazlardan geri kalmaması için tembihte bulunarak oradan ayrılır.
Bu mektup halen Topkapı Sarayı’nda sergilenmektedir.

   Sonuç olarak aynı köyün mensupları, aynı kaynaktan beslenen kardeşler olarak, tenkitlerimiz yıkıcı, kırıcı ve küstürücü değil, yapıcı olmalı ve diğer kardeşlerinizin meziyetlerini takdirle karşılamalı ve bu hasletleriyle sevinmeliyiz. Birlik olmalıyız çünkü devir birlik olma devridir. Kendimizi elin hristiyan birliğine aldırmak için yapmadığımız yenilik, değişiklik kalmıyor. Siz yeter ki alın bizi  hangi kalıba derseniz ona uyarız diyoruz. Ama iş birbirimize gelince kaçıyoruz. Küsüyoruz. Birbirimizi çekemiyoruz vesselam. Müslüman müslümandan kaçıyor. her şeye muhalif, her yere nifak sokmakta üstümüze yok. Osmanlıyı örnek almamız lazım. Geçmişimizden haberimiz bile yok. Hep batıyı taklit ede ede kendi benliğimizi kaybettik. Biraz da geçmişe bakmanın zamanı gelmedi mi hala?

Yazımı MEHMET AKİFİN şu mısralarıyla bitiriyorum

Girmeden tefrika, bir millete düşman giremez,
Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez.?

SAĞLICAKLA KALIN

HASAN YALÇIN

 
Yorumlar - Yorum Yaz