• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası

Akören Köyüne Hoş Geldiniz!

ÇANAKKALE RUHU

ÇANAKKALE RUHU

             Geçen hafta Çanakkale’ye gittim. Bu benim üçüncü gidişimdi. İnanın her gidişimde oradaki manzara insana tarifi imkansız duygular yaşatıyor. Hemen herkesin gidip oraları görmesini ısrarla tavsiye ediyorum. Bu duruma nasıl geldiğimizi, hangi badirelerden geçtiğimizi anlamamız için gerekli olduğunu düşünüyorum. Tabi ki o devirleri yaşamadığımız için ve her şeyi böyle hazır bulduğumuzdan mıdır nedendir , balık misali suyun değerini bilmiyoruz. Ne yokluk gördük, ne kıtlık, ne savaş, ne eşkıya, ne düşman,  Rabbim yine de bunları bir daha göstermesin. Burada sizlere savaşta yaşanan birkaç hadiseyi aktarmaya çalışacağım. Tabi ki orada 250.000 şehit var bu da ikiyüzellibin ayrı hikaye demek. Bütün hikayeleri anlatmaya kitaplar yetmez.

Çanakkale’ye düşmanla savaşmaya gelenlerin hemen hemen hepsinin yaşları 15 ila 25 arası yani hepsi birer taze fidan. Kimi Edirneli, Karslı,Afyonlu,Çorumlu,Bosnalı, Bağdatlı,  Afganistanlı  Kimi evli, kimi nişanlı, kimi öğrenci, kimi ailenin tek evladı,  Daha neler var neler ama hepsinin amacı bir. Bu topraklara düşman ayağı bastırmamak. Anaları evlatsız, çocukları babasız, eşleri kocasız bırakdılar ama bu vatanı bayraksız minareleri ezansız bırakmadılar. Dünyaya düşmanını bile hayretler içinde bırakan insanlık dersi verdiler. İşte onlardan bir kaçı;

-General Guro?nun Hatırası;

O gün Türkleri birkaç siper geri atmıştık. Savaş alanında Türklerden aldığımız siperlerde durum tespiti yapıyordum. Bir Türk askeri telaşlı bir şekilde gömleğinden parçalar koparıp kucağında yatan bir Fransız askerinin yarasını tedaviye çalışıyordu. Biraz önce öldürmeye çalıştığın düşmanını şimdi niye tedaviye çalışıyorsun? diye sordum. Türk askeri; -Biz savaşta da olsa, kadına, çocuklara yaşlılara ve aman (af dileyen) dileyenlere silah kullanmayız. bizim dinimizde günahtır. Bu askerde süngü darbemle yere düşerken anlayamadım ama yalvararak bana bir şeyler söylüyordu. Yere düşerken cebinden bir resim düştü. Onu bana ağlayarak gösterdi ve bir şeyler söyledi. Anlamasam da, tahmin ettiğime göre o kadın onun eşi yanındaki iki çocukta onun çocukları olabilir! Ben öksüz büyüdüm. Geride bekleyenim yok. Hiç olmazsa o yaşasın da bekleyenlerine kavuşsun! dedi. Adeta şok olmuştum. Gözlerimden boşanan yaş yanaklarımda dondu kaldı!.. Dünya tarihi böyle bir insanlığı kaydetmemiştir. Emir subayım, onun kan sızan gömleğini sıyırdı. Görünen daha hayret verici bir şeydi. Onun göğsünde, bizim askerin açtığı yara daha ağırdı. Ama o kendi yarasına ot ve yaprak kapatmış, bizim askere kendi gömleğini yırtıyordu. Az sonra ikisi de öldüler!… Onları yan yana gömdürdüm…

-Bir Çanakkale Gazisi Ezineli Halil:

1882 doğumluyum 3 sene Çanakkale’de kaldım. 27. Alayda. Birgün Arıburnu’nda mevzilendik, düşmana durmadan ateş ediyoruz. Bir ara baktım tetiği çekiyorum ama tüfek patlamıyor. Tam da zamanında bizim tüfek bozuldu herhalde dedim kendi kendime. Bizim siperde bir arkadaş vardı iyi anlardı tüfekten, ona seslendim. Bak hele arkadaş benim tüfek bozuldu herhalde şuna bir bakıver ateş almıyor. Dedim. O arkadaş benden tarafa şöyle bir baktı. Ne bozulması be arkadaş senin tetiği çeken parmağın kopmuş dedi. Meğer harp ederken bir düşman kurşunu bizim parmağı götürmüş haberim yok.

Daha o kadar çok hikaye var ki. İnşallah bir gün dernek olarak oralara bütün Akörenliler birlikte gider ve bu hatıraları oralarda birlikte dinleriz. Rehber olarak Sayın Fahrettin Tatar hocamızda iştirak eder sanırım. Çünkü işi ehline bırakmak lazım.
Dünün insanları vatanları için bir şeyler yapmaları gerektiğinde gerek Çanakkale’de gerekse Kurtuluş Savaşı’nda üstlerine düşeni yaptılar ve vatanları için canlarını bile gözlerini kırpmadan verdiler.

Atatürk, Çanakkale’de savaşanları anlatırken şöyle diyor: “Karşılıklı siperlerimiz arasındaki mesafe sekiz metre, yani ölüm muhakkak…Birinci siperdekiler hiçbiri kurtulamamacasına tamamen şehit düşüyor, ikinciler onların yerine gidiyor. Fakat ne kadar gıptaya şayan bir tevekkülle, biliyor musunuz? Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor. En ufak bir duraksama bile göstermiyor. Sarsılma yok! okuma bilenler ellerinde Kuran-ı Kerim cennete gitmeye hazırlanıyorlar. Bilmeyenler Kelime-i Şehadet getirerek yürüyorlar. Bu Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren hayrete ve tebriğe değer bir örnektir! Emin olmalısınız ki, Çanakkale muharebesini kazandıran bu yüksek ruhtur!”

Çanakkale’de ölenlerin kimisi okumuş aydın insanlardı, kimisi adını bile yazamazdı. Ama hepsinin içinde bu ruh vardı. Hepsi ellerinden geleni yaptılar ve görevlerini yapmış olmanın huzuruyla bu vatanı bizlere bıraktılar. Çoğunun mezarı bile yok… Şehit düştüler.
Onlar vazifelerini yaptılar. Şimdi sıra bizde. Bizim görevimiz, vatanımızı korumak, kalkındırmak, en yüksek seviyeye çıkarmak olmalı. Çanakkale’de İngiltere ve Fransa düşmanımızdı, ama bugün, Avrupa Birliği içinde onlarla tam üyeliği bir devlet politikası haline getirdiğimiz iki ülkedir. Dünyanın gittiği yeri doğru okumalı, Çanakkale’yi bahane edip intikam peşinde koşmayı değil, Çanakkale’deki milli ruhu diri tutarak Türkiye’nin güvenlik, refah ve özgürlük ülkesi olması için çalışmalıyız. Çanakkale ile övünebiliriz, bu bizim hakkımız. Ama bilimde dünya üniversiteleri arasında son sıralarda, insan haklarında en gerilerde, milli gelirde bilmem kaçıncı sırada bir ülkenin insanları olmanın övünülecek değil, utanılacak bir durum olduğunu herhalde inkâr edemeyiz. Şehitlerimizin hakkını ödeyebilmek, gelecek nesillere daha güzel bir ülke bırakabilmek, elimizden geleni yapmak, vazifemiz her ne ise onu en iyi şekilde yapmaya çalışmak ve bu Çanakkale ruhunu hayatımızın her anına taşımak artık boynumuzun borcu değil mi?

Askerlik yapanlar bilirler askeriyenin bazı yerlerinde kısa kısa yazılar vardır. Bizzat şahit olduğum şu yazı benim hayat düsturum olmuştur. ” VATANINI EN ÇOK SEVEN GÖREVİNİ EN İYİ YAPANDIR.” Geçelim sözde milliyetçilikleri. Ben ne yapabiliyorum bu vatan için. Benim ne faydam var bu memlekete. yoksa elimize fırsat geçse nasıl kendi çıkarımıza kullanırız onu, buna göre ölçün ne kadar milliyetçi ne kadar vatansever olduğunuzu. Lafla değil.  Sözlerimi Merhum Mehmet Akif?in Çanakkale Şehitleri için yazdığı o muhteşem şiirle bitiriyorum. Allah’a emanet olun.

HASAN YALÇIN

hasanyalcin19@hotmail.com

ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE

Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,
Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde -gösterdiği vahşetle- “Bu bir Avrupalı!”
……………………………..
Vurulmuş tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana…
Yine bir şey yapabildim diyemem hatırana.


Sen ki, a’sâra gömülsen taşacaksın… Heyhât!
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât…
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âguşunu açmış duruyor Peygamber.


Yorumlar - Yorum Yaz